Önce erkekler
M.Ö 3200’lerde Babil savaşçıları, savaşlardan önce hazırlanmak için saatler harcarlardı. Saçlarını kıvırcıklaştıran, tırnaklarını boyayan bu adamlar, dudaklarını da tırnaklarıyla aynı renge boyarlardı. Babil kraliyet mezarlarından çıkarılan boyalar uzmanlarca incelendi. Uzmanlar, tırnak boyasının M.Ö 3200 yıllarından kaldığını söylüyor. Çıkarılan tırnak boyası yeşil ve siyah renkteydi ve renkler statüyü temsil ediyordu. Önemli insanlar siyah boya kullanırken, alt sınıflar yeşil tırnakboyası kullanıyordu.
Tırnak renginiz sizi öldürebilir
M.Ö 3000’lerde ise Çinliler tırnak renklendirmeyi sınıfları ve hanedanları ayırmada kullandı. Üst sınıflar tırnaklarını hanedanın renklerine boyadılar. Çoğu zaman kırmızı gibi pigmentli renkler kullandılar. Tırnak boyamak için herkese izin verilmiyordu. Bazı hanedanların döneminde alt sınıflar soluk, az pigmentli renklerle tırnaklarını boyayabiliyordu. Ancak kraliyet renklerine tırnaklarını boyayan alt sınıf mensupları ölüm cezasına çarptırılırdı.
Kleopatra’nın tercihi kan kırmızısı
Kleopatra tüm parmaklarını değil, yalnızca tırnaklarını boyayan ilk insandı. Tırnaklarını kan kırmızısına boyamayı tercih etti. Tırnak boyamak statü isteyen bir durumdu. Alçak rütbeli kadınlar soluk renkler kullanırken, canlı renkler yalnızca kraliyet ailesinde görüldü.
Peki tırnak boyası, nasıl oje haline geldi?
Bu konuda 2 rivayet var. Bir tanesi New Yorklu bir kadını işaret ediyor. Misafirleri için midye toplamaya giden kadın, sarı ve çizilmiş tırnaklarına tırnak cilası sürmüş ancak bunu yetersiz bulunca eşinin boyalarından bir renk seçip tırnaklarına sürmüş. Kadın, misafirlerinin tırnaklarını çok beğenmesi üzerine girişimci kafayla tırnakcilası ile boyayı karıştırarak ilk ojenintemelini atmış.
Diğer bir rivayet ise pis bir İngiliz kadınla ilgili. Bu pis kadın, tırnaklarının içindeki pislikleri temizlememek için bir çözüm aramış ve yolu tırnaklarını boyamakta bulmuş. Önce toz boya kullanan kadın, boyanın yıkanınca silinmesinden hoşlanmayınca pastel boyalar kullanmaya başlamış. Bu boyalarla da beklediğini bulamayınca kalıcı bir çözüm arayışına giren İngiliz kadın, dağlardan topladığı bitki köklerini, ağaç yapraklarını ve tinere benzeyen bir maddeyi karıştırıp tırnaklarına sürmüş. Karışımın uzun süre dayanması üzerine yaptığı ojeyi insanlara yaymış.